Romanya’nın Kültür Şehri: Braşov
Romanya’nın Braşov kenti, 1990’ların başından itibaren Türkiye’de adını sadece popüler bir kayak merkezi olarak duyurmuştu. Bulgaristan’ın bu açıdan şöhreti henüz ortada yokken, Romanya’nın tam ortasında şirin bir kent olan Braşov’un bir tarafını hilal gibi saran Rumen Karpat Dağları’na Türkiye’den daha o zamanlar yurt dışına kayak tatiline gidenlerin hatırı sayılır bir kısmı uğramıştır. Nitekim o yıllarda Romanya, “eğlence-kumar” tatili açısından da revaçtaydı. Romanya, 90’larda yaşadığı ekonomik ve sosyal yıkımdan az çok çıkıp kendine gelmeye başladıktan sonra biraz da UNESCO’nun desteklemesi ve AB fonları sayesinde tarihi kentlerini; tarihsel anıt ve ören yerlerini restore etmeye, elden geçirmeye başladı. Bu hummalı sürecin sonunda ilk meyvesini veren ve adeta bir çiçek gibi açan kentlerin başında Braşov geldi. Artık Braşov, sadece Romanya’nın veya Doğu Avrupa’nın değil ancak tüm bir Avrupa’nın yeni ve gözde kültür kentleri arasına girmeye çoktan adaydı…
Doğanın görsel şöleninin ortasında bir şehir
Rumen topraklarının tarihi bölgesi Transilvanya’nın güney-doğusuna düşen Braşov’a yolum ılık bir sonbahar günü düşüyor. Bu sene hem sonbaharın geç gelişi hem de havaların şimdilik epey ılıman seyretmesi sonucu, şehrin neredeyse dört bir tarafını kuşatan tepelerdeki orman örtüsü, alışılmışın dışında rengârenk bir renk cümbüşüne ev sahipliği yapıyor. Kırmızıdan, kahve tonlarına, sarıya ve tabii ki yeşilin her bir çeşidine kadar sonbaharı gerçekten de hiçbir ülkede Romanya’da olduğu kadar görkemli ve etkileyici görmüyorum. Romanya’da 2 küsur milyonluk başkent Bükreş dışındaki büyük şehirlerin hemen hemen hepsi de birkaç yüz binlik bir nüfusa sahip. Banliyölerin ve vilayet alanının toplamı ile birlikte nüfusu ancak 370.000’i bulan Braşov’un en önemli özelliklerinin başında “Kutsal Roma Germen İmparatorluğu – Alman Ulusu” döneminde nüfusunun yarısına yakınının Saksonya Almanlarından oluşmuş olmasıydı. Bundan dolayı Almanca “Taç-şehri” manasındaki “Kronstadt” ismini taşır aynı zamanda. Kentin hem Türkçe hem de Macar dillerindeki etimolojik kökeni ise “Beyaz Su” anlamına gelen Türkik orijinli sözcük “Barasu”dur. 1950 ile 60’lı yıllar arasındaki sosyalist dönemde ise bu defa Braşov’un ismi “Stalin Şehri” olacaktır.
Daçya’dan Romanya ismine doğru
“Romanya” ismi tahmin edileceği gibi “Roma ülkesi”, “Romalıların Diyarı” anlamına gelmektedir. Ülkenin bundan önceki arkaik ismi ise Daçya’dır. Bundan dolayı eskiden beri ülkenin yegâne ulusal otomobil markası da bu adı taşımaktadır. Braşov şehri ve çevresinin de da tarihi elbette arkaik bir uygarlık olan Daçyalı’lara kadar gitmektedir. Orta Çağlar’a gelindiğinde ise bölgenin çehresi, “Transilvanya Saksonları” olarak anılan Alman kolonicileri eliyle değişmeye başlayacaktır. İkinci milenyumun başlarında, tam olarak 12. Yüzyıl’da bugünkü Rumen topraklarının önemli bir bölümü o zamanın büyük ve heybetli Macar Krallığı’na aitti. Daha o zamanlarda, Doğu Avrupa’nın ve Rusya’nın Slav halklarına kıyasla zanaat, tarım ve şehircilikte daha ileri bir uygarlık aşamasında olan Germenler, doğudaki kral ve prenslerin gözdesiydi. Aynı motivasyonla Macar kralı II. Géza; Rhineland, Flanders, Moselle, Thüringen, Bavyera, Wallonia ve hatta Fransa’dan Alman usta ve sanatkârları; şehirleri imar etmeleri, madenleri işletmeleri ve toprağı ekmeleri için davet eder.
Alman Saksonları ile şehrin değişen kaderi
Vasıflı Almanları istihdam etme modası, 13. Yüzyıl’da kral 2. Andrew’in Macar Krallığı’nın sınırlarını koruma misyonunu Tötonya Şövalyeleri’ne vermesine kadar varır. İşte o zamanlar sadece bir köyden ibaret olan Braşov’un yerinde Alman şövalyeleri Kronstadt’ı kurarlar. Aralarından haçlılar zamanla tahliye edilse de, beraberinde getirdikleri yerel halk bölgeye yerleşerek ileride oluşacak büyük Alman nüfusunu oluşturur. Bugün de şehrin tarihi çekirdeğinin enfes mimari karakterini teşkil eden Alman-Avusturya bina estetiğinin nüveleri henüz o devirlerde Braşov’a rengini vermeye başlar. Tüm tipik Orta Çağ kentlerinde olduğu gibi, Kronstadt’ın etrafı da büyük ve kalın surlarla çevrilmeye ve bunların üzerine belirli mesafelerde farklı tipte burçlar ve kuleler dikilmeye başlanır. Yine Ortaçağ geleneklerine göre her bir sur burcunun veya kulenin finansmanını başka bir ticari loca üstlenirdi. “Yekaterina” ve “Şei” kapılarının günümüzde halen ayakta olduğu tarihi kentte 1800’lerin ortalarına gelindiğinde nüfusun % 40’ı Rumenlerden, % 40’ı Almanlardan ve geri kalan % 20’nin de hatılı sayılır bir kısmı Macarlardan teşekküldü. 1. Dünya Savaşı’na kadar Braşov dâhil bugünkü Rumen topraklarının azımsanmayacak bir bölümü Kutsal Roma İmparatorluğu’na tabi Alman prensleri; kont ve baronları tarafından idare edilmekteydi.
Savaş sonrasından günümüze Braşov
Birinci Cihan Harbi sonrası dönemde modern Rumen ulus devletinin kuruluş süreci başlarken Braşov’un da dâhil olduğu Transilvanya Eyaleti, Saksonların da destek vermesiyle Romanya’ya katılma kararı alır. Ne var ki 2. Dünya Savaşı’nın ardından, etnik Almanların bir kısmının Batı Almanya’ya göç etmeleri ve yine önemli bir oranının da Sovyetler Birliği tarafından savaş rehinesi olarak götürülmesi neticesinde şehrin demografik karakteri ve sosyal çehresi sonsuza kadar değişecektir. 20. Yüzyıl’ın başlarında sayısı 4000 kişiye kadar çıkan Yahudi cemaatinin mevcudu, Nikolay Çavuşesku Rejimi’nin ardından kalanların da İsrail’e göçmeleri sonucunda 230 kişiye kadar düşecektir. Doğu Avrupa’daki kültürel zenginliğe ve entelektüel gelişkinliğe rengini veren etnolojik zenginlik, 2. Dünya savaşı sonrası her yerde olduğu gibi Braşov’da da tarihe karışır. Kent 1987’de, aynen Polonya’da sahneye konulduğu gibi, Çavuşesku rejimini devirmeye dönük sağ eğilimli grev dalgası ile sarsılacaktır…
Farklı mimari tarzların hoş sentezi
Avrupa şehirlerinin Ortaçağ mimari dokusunun sindiği tarihi kent çekirdeği ile modern kent banliyöleri arasındaki mimari ve kentsel geçiş genellikle grifttir. Almanya’nın irili ufaklı pek çok kentinde Neu-Stadt’ın (Yeni şehir) Alt-Stadt’a (Eski şehir) bağlandığı semtlerinin 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başından kalma olması, bu bakımdan da aradan geçen zaman diliminde tarihi nitelik kazanması gibi; Brasso’da da (şehrin adının Macarcası) kentin banliyölerinden eski şehre geçerken ayrım pek hissedilmiyor. 19. Asır sonundan kalma renkli badanalı birkaç katlı neo-klasik bitişik nizam binalara, önlerinde çoğu zaman ağaçsız ve dar kaldırım şeridi eşlik ederken; aralarda da 1920 ve 30’lu yılların Almanya ve Fransa’sından Avrupa’ya yayılma Bau-Haus ve Art Niveau çağdaş mimarlık ekolünün sıra dışı tipte binaları göze çarpıyor. Kentin çevresinde ve bizzat içerisinde neredeyse hiçbir çok yüksek yapıya rastlanmazken, şehirden meşhur Poiana Kayak Merkezi’ne doğru bakarken Beverly Hills’teki Hollywood yazılı ünlü panonun tıpa tıp aynısının Braşov için yazılmış şekli dikkat çekiyor.
Tarihi kenti adım adım turlarken
Eroiler Bulvarı’na gelip tarihi şehir turumuza başlarken güneşli bir sonbahar gününde son derece sessiz ve kültür abidesi kentin temel önemdeki yapılarının, meydan ve sokaklarının enteresan özellik ve detaylarına öğrenmeye koyuluyoruz. Cumhuriyet Caddesi üzerinden şehrin ana alanı olan Konsey Meydanı’na ulaşılıyor. Tüm tarihi Orta Çağ kentlerinde olduğu gibi buranın Almanca ismi de, vaktiyle esnaf localarının dükkân ve tezgâhlarını; gezgin tüccarların ise stantlarını burada açmaları nedeniyle “Marktplatz” yani Pazar Meydanı. Tam ortasında, Rumence meydana ismini veren tarihi, kuleli kent konseyi binası duruyor. Orta Çağ meydanlarının çoğunda yapıldığı gibi burada da zamanında suçlular topluca infaz edilip, cadı yakma törenleri de yine bu mekânda düzenlenirmiş. Meydanın etrafı, adeta bir doğum günü pastasının canlı renklerini taşıyan, 2-3 katlı ve Avrupa mimarisinin yeni ve yakın çağlarda görülen tipik yüksek, geniş ve pencereli çatılı evlerden oluşuyor. Alanın hemen ilerisinde Braşov’un ve aynı zamanda Romanya’nın en büyük ve en önemli Lutheryan mabetlerinden ve kentin de en eski gotik anıtı statüsündeki “Siyah Kilise” yükseliyor. Katedral, Avrupa’da reformasyon döneminde dönüştürülmüş sayısız Katolik kilisesi gibi Protestan kilisesine çevrilmiş. Rönesans’ı ilk defa İtalya’dan Orta Avrupa topraklarına taşıyan ve bu yüzden de ”Filozof Kral” diye anılan Macar Matthias Cornivus’un da bir kısmını yeniden inşa ettirdiği ve onardığı katedrale siyah denmesinin sebebi ise, 17. Asrın sonundaki Büyük Türk Savaşları esnasında şehre giren Habsburg birliklerinin çıkardığı yangında büyük hasar görmesidir. Biraz ileride Almancası “Faden gasse”, Rumencesi ise “Strata Sförii” olan ve Avrupa’nın en dar sokaklarından birisi olarak bilinen dar geçidin önüne geliyoruz. 17. Asır’dan beri var olduğu bilinen 80 metrelik otantik sokağın genişliği ise sadece 111 ile 135 cm. arasında değişiyor!!…
Aziz Nikolas Kilisesi ve Romanya tarihinin ilk okulu
Romanya, dili Slav olmayan ancak dini Roman Ortodoks olan tek ülkedir Doğu Avrupa’da. Braşov’da da haliyle bizleri gösterişli bir Roma – Ortodoks kilisesi bekliyor. Aziz Nikolas Kilisesi’ni yapısı, Rumen ülkesinin kuzeyde Ukrayna sınırına yakın egzotik bölgesi Maramureş’te sıkça görülen ahşap kilise mimarisine çok benziyor. Gerçekten de Walt Disney’in bilindik masalsı şatosunun sivri ve kıvrımlı kulelerini andıran çatı kısmının ve çan kulesinin üst tarafını süslediği, bazilika planına benzeyen bu enfes yapının tarihi 13. Yüzyıl’ın sonlarına kadar gidiyor. Dönemin ana mimari geleneğine uygun olarak önce Gotik tarzda inşa edilen ancak ilerleyen zamanlarda Barok biçimindeki eklentilerle bambaşka bir çehre kazanan Hıristiyan mabedinin tam karşısında ise çok özel bir yapı bizi selamlıyor. İki katlı, açık sarı renkli ve kırmızı çatılı bu bina Romanya tarihinin ilk okulu olma özelliğine sahip. Bilindiği gibi Avrupa’da ilk okullar ve hatta üniversiteler hep kilise ve manastırların bünyesinde ve etrafında gelişti. Romanya’da ve tabii Transilvanya’daki ilk düzenli ve örgün eğitimi veren bu kurum da kiliseyle neredeyse aynı tarihlerde kurulmuştu ve bünyesinde Rumence ilk İncil’i basacak bir de matbaa oluşturulmuştu. O çağlarda okuryazar olup eğitim almış olmak, binler hatta on binlerce kişiden birine nasip olan bir şans ve olanaktı. Bundan dolayı da Transilvanya’nın her bir köyü, bünyesinden bir çocuğun eğitim masrafını karşılamak suretiyle Kronstadt’taki mektebe (Ekim Devrimi’ne katılan denizcilerin ünlü kruvazörünün ismiyle karıştırılmamalıdır) gönderir ve döndüğünde de öğrendiklerini köy ahalisi ile paylaşmalarını beklerdi. Asırlarca okula devam eden öğrenci sayısı ise sadece 1730 ile sınırlıydı…
Okay Deprem