Kuşak ve Yol Projesi

Levent Ağaoğlu: Bir bilgi vereceğim, bir de soru soracağım. Bilgi derken, iki ay önce ben Pekin’deydim. Bu kuşak ve yol projesi, siz ona çok güzel değindiniz kuşak ve yol projesi Generation and Road diyorlar. Şimdi biz bunlar İpekyoluydu ve Çin devleti Hing adını değiştiren o, nereden çıktı şimdi kuşak ve yol. Yani bu dünyaya Amerika küreselleşme, kapitalizmdir. Şimdi de Çin çıkmış tarihi İpekyolu’nun adını Kuşak ve Yol Projesi diye değiştirmiş. Bunun kuşağı ne yolu ne? Ondan sonra baktım ki Hindistan’dan ipek ve baharat yolunu birleştirmiş ama yapma istedikleri bir şey var. İpekyolu’nu unutturmak. Siz çok güzel değindiniz. Bunun adı Türk kuşağı dediniz. Şimdi biz bunun farkında olmamız lazım.

Biz İpekyolunu kullanırken aynı zamanda Türk kuşağını kullanmamız lazım. Yani Amerika ve Rusya ikisinin de, Çin’in yapmak istediği şu an bu kuşak ve yol projesiyle ilgili yapmak istediğim Marshall Yardımı  projedir bu, 65 ülke var işin içerisinde bizim uyanmamız lazım. Nasıl Amerikan gönüllüleri vardı ya şimdi de Çin gönüllüleri çıkacak onlar göreceğiz biz yazın da Çinliler çıkacak, cinciler değil Çinci çıkacak. Çin’in adına konuşacaklar, bunu çok iyi bilmemiz lazım. Bilmemiz lazım derken, bizim yapmamız gereken aynen katılıyorum görüşlerinize Türk kuşağını bu statejik aynen katılıyorum görüşlerinize siz zıpkın gibi anlattınız bir Mehmet Akif oldunuz gerçekten bu işi bir bayraktar olarak dile getirdiniz. Bizim buradan iki çıkışımız var. Biz ticaret savaşını, Amerika neden 2018’de başlattı.

Ben 5 yıl Hong Kong’da kaldım. 1976’da Mao öldü, 1978’de Çin 50 yıllık plan başlattı. 50 yıllık planın adı dünya hâkimiyeti. Yani 2028’de ben Congoyum yani dünya merkez ülkeyim. Amerika’ya taktıkları isimde yani Çin’de Amerika’ya Meybul??? güzel ülkedir. Öykünülen ülkedir. Yani onlar bir Amerika olacaklardır. Biz burada çıkış olarak soru olarak soracağım size. Bizim iki tane çıkışımız var bir Türk kuşağı, iki barter. Barter konusunda Amerika, çok güzel anlattınız, Amerika’nın İngiltere’yle serbest ticaret izlemiş dünyada, bize de 1838 anlaşmayla tuş ettiler.

Amerika ise hakimiyet duygusuna sarılmış yani masabaşında anlaşmalarla ticareti Japonya’ya sindirmiş şimdi Çin’i sindirecek. Biz burada Türk kuşağı üzerinde barter modelini işletebilir miyiz? Açın gazeteleri her yerde dolardan çıkış yazılıyor. Bundan nasıl çıkacağız ve Amerika barter modelini kendi ülkesi içerisinde mükemmel bir şekilde uyguluyor böyle biliyoruz. Ama dünya dışındaysa bir barter istemiyor. Çünkü barter demek dolardan çıktım ben demek, para yok faiz yok işine gelmiyor ki şimdi biz Türkiye olarak bu işte bayraktar olabilir miyiz? Bir barter modelini Türk kuşağına başlamak üzere yani Çin, Hindistan, Rusya, Türkiye böyle bir, Türkistan, Türk kuşağı dediğimiz zaman zaten Türkistan, biz bunu uygulayabilir miyiz? Bunu özellikle sormak istiyorum.

Prof Dr Mehmet Akif Okur: Önce Levent Bey bahsetti, İpekyolu bahsi bu çok mühim. Bununla ilgili bir iki cümle sarfetmek isterim. Bu mesele bizim için mühim, neden? Dünya ekonomisinin tarihteki kalbi Türkistan. Bu cümleyi 1970-80’lerde iktisat tarihçileri kurdular. Gerekçeleri de şuydu, dediler ki: “Bir dünya ekonomisinin tarihi ne zamandır?” Bu meşhur tartışma 500  yıllık mı? Dünya ekonomisinin tarihi 5000 yıllık mı? 50.000 yıllık mı, diye. O tartışmanın ortasında bazı iktisatçılar dediler ki: Arkeolojik veriler bulgular falan bize şunu gösteriyor, en az 5000 yıllık birbiriyle entegre şekliyle dünya ekonomisi var. Neresi burası hangi hat üzerinden Çin ile Avrupa’yı bağlayan hat, peki bu hattın kalbi neresi, bu hattın kalbi Türkistan’dır. Ne zaman Türkistan’da güçlü devletler varsa bir dünya ekonomisi var, ne zaman Türkistan’da istikrarsızlık, bir çatışma varsa dünya ekonomisi durur. O yüzden mesela Semerkant gibi şehirler dönemin New York’u yani her milletten insan var.

Ticaret yapmak için oraya gelmişler, birbirleriyle alışveriş halinde çok varlıklı ve çok zengin. Şimdi bu işi eşzamanlı iki meseleyle kesiliyor, 1500’lere doğru. Ne oluyor, bir Çin, Tebriz’i uzun mesafeli ticarete kapatıyor. Büyük bir donanması var, denizyoluyla dünyayı dolaşıyor. Amerika’ya falan Kolomb’tan önce gittikleri söylenir. Sonra saray içindeki kavgalar sebebiyle donanmayı imha ediyorlar, kendisini de dışarıya kapatıyor. İki Türkistan hanlıklar dönemine giriyor. Birlik parçalanıyor, hanlıklar birbirleriyle uğraşmaya başlıyorlar. Üç Avrupalıların bir kolu dolaşıyor ve kendileri uzakdoğu ticaretini tekellerine alıyorlar, deniz yoluyla.

 

Kara güzergahları ondan sonra kapanmaya tahlil olmaya başlıyor. O yüzden şu andaki bu tür dönüşüm aslında tarihi bir dönüşüm. Karaların yeniden canlanması önemli. Şimdi burada büyük bir Çin propagandası var. Çin bu meselenin yalnızca konuşulmasını ve tartışılmasını istediği boyutlarını istediği pencereden tartıştırıyor. Mesela ben akademiyadan biliyorum. İşte davet ediyorlar orada konferans var vs. falan. Tebliğleri önden istiyorlar mesela bu da bir usül değil bizde. Hani bir fikir hürriyetiyle gitmiyorsun, beni Grupciye davet ettiler. Size burada anlattıklarımı anlattım. Dedim ki böyle böyledir, bu projenin esası burada ihtiyaç sahibi olan Çin’dir falan. Sonra vazgeçtiler, şimdi bu tabii tek taraflı bir propagandaya alışmış olan bir devlet cihazını onu o kendi hudutları dışında da kurmak istemesi bunu yalnızca bizde yapmıyorlar, mesela Amerika’da da yapıyorlar.

Pek çok üniversiteye para veriyorlar mesela Konfüçyüs Enstitüleri falan üzerinden asgari şunu talep ediyorlar, ben Doğu Türkistan’da bir şey yaptığında senin akademisyenlerin bunu söylemesin bunu konuşmasın bunu böyle yapmasın vs. falan gibi şimdi onları kapatıyorlar öyle bir dalga başladı. Peki bizim Doğu Türkistan’a nasıl faydamız olur. Temel sorulardan biri bu. Kim büyük güç? Çin falan ama dışarıya açılmak istenen bir güç. Dışarıya açılmak istiyorsanız dünyaya bir şey vadetmeniz lazım. Bu vaad sadece parayla olmaz, kimsenin o kadar parası olmaz. Bu vaad aynı zamanda bir gelecek vaadidir. Bu dünyaya ne söylüyorsunuz, doğru yalan.

Batılılar liberalizmi anlattılar, şöyle bir modelimiz var, hürriyet, özgürlük vs. filan. Şimdi Çin için açık olan güzergah Türkistan ve İslam dünyası güzergahı. Neden Japonlar Çin’in rakibi, Hintliler Çin’in rakibi, Ruslar Çin’in rakibi. Dolayısıyla anlaşabileceği büyük güç rekabetinin dışında anlaşabileceği tek potansiyel, coğrafya Türk kuşağından İslam dünyasıyla kesişebileceği coğrafya. Şimdi burada bu coğrafyaya şunu derse, benim için senin vitrinin Doğu Türkistan’dır. Yani bize vaad ettiği şeyleri, ne vadediyorsa bir vitrin gibi ben orada görmeliyim.

Orada güzel bir şey görüyorsam onun üzerinden senin kimliğinle ilgili fikir sahibi olacağım. Ben orada yeni bir Filistin görüyorsam sen burada başarılı olamazsın. Siz bunu bir kamuoyu şeyi gösterirseniz yani devletlerin alacağı olur, vereceği olur, pazarlığı olur ama güçlü bir sivil toplumda bunun üzerine giderseniz o faktör kendini toparlamak mecburiyetinde kalır. Neden, çünkü bu güzergahın kesilmesi de mümkün. 5.000 adam Çin’in tüm kervanlarını basar. Aslında öyle bir coğrafya ki Afganistan’dan oradan buradan bakan vs. coğrafya, onun peşine bir yığın adam takmak zorunda kalır. Yani Çin’in izleyeceği yanlış politikalar kendi geleceğini de aslında zarar veriyor. Bir çatışmayı Asya’nın kalbinde alevlendirmek isteyenler var mı var. Onların da işini kolaylaştırıyor. Ama Çin’in burada yapması istenilen şey ise Doğu Türkistan’da temel insan hak ve hürriyetlerini sağlayacak biz burada bakıldığında orada insanlarımızın dini, bilgi kimliklerini koruyabildiklerini göreceğiz. Ve bunun ısrarla önünü konulması lazım.  Tabii bu Karaca devletten Birinci Dünya Savaşı da önemli bu analoji de düşünmeye başlarsak şimdi bizim bir F35 tartışmamız var. Bir de Birinci Dünya Savaşı’ndan önce parasını verdiğimiz savaş gemileri İngiltere’den alamadığımız. Tabii bu kadar yakın gerçekleşirse bu çatışmalar bu F35’lerle neyi alabiliyorsak bir an önce bu işi tedarik etmemiz lazım. Tam bu dengeler tamamen kapanır, çatışma haline gelmezden evvel.

Şimdi burada tabii keskin tarafların seçilmesi kolay bugün. Neden kolay, çünkü dengeler yerli yerine oturmadı. Nasıl oturmadı. Mesela geleceğin büyük kapışmasında Avrupa nerede duracak? Şimdi şöyle düşünün, dörtlü zirve yapılmıştı burada. Türkiye, Rusya, Almanya, Fransa. Şimdi burada kim yok Amerika yok, İngiltere yok. Dolayısıyla Kıta Avrupası bir çok farklı ilişki kurmaya çalışıyor veya Avrupalılarla Çin denge kurmaya çalışıyor. Ama bunların hepsi de değişken. Ruslarla Çinliler arasında ciddi yakınlaşma var tarihe kıyasla ama bu da yüzde yüz kesinleşmiş değil o yüzden bu dönemler bulanıklık dönemleri yani oradaki aktörlerin buraya buradaki aktörlerin oraya oturabileceği dönemler. Büyük güçlerden hiçbiri de benim gelecek vizyonum, planım şu gel benle şuraya yürü demiyorlar aslında. Mesela bir Şangay’ı konuşuyoruz, ama biz kendi kendimize konuşuyoruz. Neden?

Çünkü bir Şangay’dan bakan diyor ki, mesela Türkiye’nin bu örgüte üye olması demek bu örgütün mantığını bozar, diyor, neden çünkü bu örgütün mantığı Rusya büyük güç, Çin büyük güç Türkistan’la çarpışmamak için Türkistan bölgesinde bu büyük güçlerin birbiriyle anlaşması. Türkiye sisteme girince artık Türkistan üzerinde hesap yapılan coğrafya olmaktan çıkıyor üçüncü bir güce dönüşüyor. Yani üç sacayaklı bir masaya dönüşüyor. O zaman kimse eşit istemiyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde yaşadığı sorun nedir? Türkiye Avrupa Birliği’ne bu nüfusla girerse Almanya ağırlığında bir ülke olacak, karar mekanizmaları, oy vermeleri vs. diyorlar ki biz burayı sizin için kurmadık. Dolayısıyla Türkiye bir dünyanın merkeziydi. Yani biz tarihte bir dünyanın merkeziydik. Türk kimliği de bir dünya kimliğiydi. Yani kültürüyle, yönetimle vs. herşeyiyle.

Üç tarihi dünyanın, hani böyle eski bir yerde saraylar, tapınaklar yıkılır ve onların taşlarını alır getirir yeni bir bina yaparsınız ya biz tarihte üç tane dünyanın mirası üzerine dünya kurduk. Nedir onlar, bir Göktürkler çağında kurulan Türk Dünyası, bu dünya önce parçalandı, sonra Müslümanlaştı, Müslüman kavramıyla yeni bir kimlik kazandı ve göç etti Ortadoğu’ya. Arap himayesindeki İslam Dünyası çöküş aşamasındaydı o dünyanın da liderliğini aldı.

Üçüncüsü doğu Hristiyanlığı Bizans, İstanbul, merkezli olarak çöküş halindeydi, bizim İstanbul’da kurduğumuz yeni dünya Türk dünyasının İstanbul merkezini inşa safhası 3 eski dünyanın mirası üzerinde şekillendi. Çünkü biz dünyanın merkeziydik. O yüzden biz hiçbir yere sığamayız. Yani psikolojik olarak da sığamıyoruz. Diğer dinamiklerimiz itibariyle de sığamıyoruz. Bize her şeyiz falan deseler bunları kendi yazışmalarında da anlatıyorlar yani farklı bir Türk psikolojisi var diyor. İmkan olursa, para bulursa silah bulursa, şeyi denetleyemezsiniz diyor o tarihsel bir psikoloji. Başka bir ülke var mı bilmem kaç bin kilometre ötedeki Kaşgar’a gidiyorsunuz. Neden 18. yüzyılda sizin adınıza basılı pul bulunuyor Kaşgar’da.

Buradan biz Basra Körfezi kanalıyla Kaşgar emirliğine top, tüfek vs. filan gönderdik. Hatta tarihte 1800’ler falan. Dolayısıyla bizim ilgili olduğumuz coğrafya bu tarihi dünyamızın coğrafyasıyla bağlantılı. Kimliğimizle savaşları geçirdik ama o kimliğimizin mirasçıları Anadolu’da toplandılar. Yani biz bir dünyanın devletlerin toplanıp sıkıştığı bir yeriz. Türk kimliği ile ilgili kastederken de Suriye meselesinden kastederken de Birinci Dünya Savaşı’nı kaybettiğimizde milletimizin aklı erenleri geleceğe neyle nereden yürüyeceğiz diye tartıştılar. Şimdi o tartışmanın eşiğinde Misak-ı Milli’de Araplardan referandumla Türkiye ile beraber olmak isterim diyen olursa biz onları kabul edelim dendi. Yani Misak-ı Milli öyledir yani Arap vilayetleri için şeyi tercih ediyor bizimle beraber olmak ister diye. Potansiyel olarak kimlik, devlet, gelecek kapımızı kapatmadık. Şu çizgi kesin çizilsin istedik. Kesin çizilmesini istediğimiz çizgi, bugün Türkiye’ye göçün gelmesini mesela Hatay’ı alamasaydık bugünkü harpte Hatay’dan gelenler bizim için Suriyeli olacaktı. Hatay anavatan dışında kalmış olsaydı onları biz ama bu şu demek değil sınırsız göçe, her türlü manipulasyona açık bir sürü örgütlerin cirit attığı bir düzensizliği tanıyalım vs. falan kabul etmiyoruz, böyle bir şey demiyorum. Türkiye’yi zaten asılsız tanıyan bir grup varsa onun burada durma imkanı yok. Bizim burada devlet imkanlarımız vs. filan var. O coğrafyanın da boşaltılmaması lazım.

Gelen nüfusun önemli bir kısmının kalması da lazım. Ama dost olarak gitmeleri lazım. Yani Misak-ı Milli bize geldi. İnsan unsuru bir hadise yaşandı şimdi burada misafirlik yaşayacak. 700 yıllık hatırayı tam gömüp vazgeçip çıkacağız tam beton döküleceği zaman güney hudutlarımıza ya da bizi kuzeyden aşağıya doğru nüfuzunu yeni bir iklim açacak bu insanlar üzerinden. Bir küçük şey söyleyeyim toparlayayım. Şimdi büyük devletler ilgi duydukdukları coğrafyalarla ilgili belli bir nüfusu kendi bölgelerinde misafir ediyorlar.

Bunu şunu için yapıyorlar o bölgeyle temas kurarken doğal bir yetenek havuzu olsun hem sizi bilecek hem bölgeyi coğrafyayı bilecek hem kendi genel etnik kültüründen kopmamış olacak ama sizin dünyanızın da bir parçası haline gelmiş olacak. Mesela Amerikalılar Orta Asya’yla ilgili bir planı var. Sadece New York’ta 35.000 Özbekli var. Tabii Doğu Türkistanlı da muazzam. Şimdi niye büyük bir nüfusla alıyor. Oraları doğal sosyolojiyi kendi ülkesinde onu görmek istiyor. Melez kimliği gelişiyor orada. Ve o melez kimliği gelecekte meydana gelecek hadiselerde sizi aktör haline getiriyor. Toplu taşıyıcı vs. oluyor.

O yüzden sorunları görmezden gelmeden çözecek imkanları çıkarmamız lazım. Barter meselesi mühim. Şimdi bu tür meselelerin mühim olduğunu kriz anında anlarız. Yani sistem işlediğinde bu işlerden hiçbir şey olmaz derler. Ama bu sistem kriz üretecek bir sistem. Yani Amerika’nın kendi verilerine baktığımızda Amerika’nın borcu yani dışarıya içeriye olan borcunun oranına baktığımızda herkes bir dolar krizi bekliyor, yani doların değer kaydı ile ilgili beklentiler yüksek düzeyde kendi istikrarsızlığı dolayısıyla. O istikrarsızlık olduğunda eğer kurulu mekanizmalarınız varsa vaktiyle şöyle düşünmemişseniz ya bunun hali dar olur dolardan kimse vazgeçmez o yüzden bu işlere yatırım yapmaya gerek yoktur diye düşünmemiş bu mekanizmaları kurmuşsanız ona ihtiyaç olduğunda hızlı yol alırsınız. Hızlı mesafe alırsınız ama kriz koptuğunda bir şey yapmaya koyulursanız o arada başkaları o alanı doldurmuş olur. O yüzden de barter dahil para takasıyla vs. olan şeylerde az veya çok demeden o mekanizmaları kurup işler vaziyette tutmak lazım.

Bunların hepsine ihtiyaç duyacağız. Bitkoim meselesi de bunlarda bir kısım denemelerdir. Bunlar birer sosyal laboratuvar gibidir. Bitkoimden başlayıp bu kripto paralar bunlardan çıkacak sonuçlara göre yeni modellerinde çıkacağını da göreceğiz diyorum.

 

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
leventagaoglu
leventagaogluhttps://www.agaoglulevent.com
Düşünür, Araştırmacı Yazar, Şair. 1983 yılından buyana ihracat profesyoneli olarak çalışan Levent Ağaoğlu, 1997-2001 yılları arasında Hong Kong’da yaşadı; yaklaşan Büyük Asya Yüzyılı’nın ayak seslerini duydu hep. İsmail Gaspıralı’nın “Dil’de, Fikir’de; İş’te Birlik” idealinin peşinde koşarak Türk Evi, Düşünce ve İş Ocağı kitap serileri üzerinde çalışıyor; mütefekkir ve müteşebbis gözlem ve birikimlerini yazıya geçiriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz


TWITTER

Son Eklenenler