İmparatoruna söyle, benim kudretimin ulaştığı yere onların hayalleri bile ulaşamaz!(İstanbul’un fethi için hazırlıklar sürerken kendisini caydırmaya çalışan elçilere verdiği yanıt)
- Gökteki güneş nasıl tekse, dünyada da tek devlet, tek din olmalı.
- Baykuştan pervâmız yok, biz şahinler sürüsüyüz.
- Ayrılıp gitmem mümkün değildir. Ya ben şehri alırım ya da şehir ölü yahut diri beni alır. Eğer imparator ayrılıp gitmek isterse kendisine Mora’yı bırakırım, dostluk antlaşması yaparım, oradaki karındaşına başka bir sancağı veririm. Ama şehire barışla girmezsem, savaşla girersem o zaman onu ve bütün soylu, ileri gelenleri ölümle cezalandırırım, geri kalan halkı köle olarak askerlerime dağıtırım. Bana ıssız da kalsa şehir yeter.[2]
- Ey Konstantiniye! Ya sen beni alırsın, ya ben seni alırım!
(İstanbul’un fethi sırasında)
- İmkânın sınırını görmek için imkânsızı denemek lazım.
(Gemilerin karadan yürütüleceğini söylerken)
- Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem, sakalımı kökünden keserim.
- Ben dahi kabul ettim ki, Galatalıların ayinleri ve erkânları ne vechile olageldiyse, yine aynı üslûpla devam etsin.
- Hey gâziler! Yürümek gerek. Niçin duralım?
- Şeyhim Akşemseddin Hazretleri ile beraber yaptığım zikrin lezzetine dünyaları bile değişmem. Eğer şeyhim izin verseydi zikir yolunu tercih eder, saltanatı terk ederdim.
- Ceneviz tüccarları serbestçe gezip ticaret yapabilirler. Yeniçeri ordusuna katılmak üzere, çocuklarını almayacağız. Dinimizi kabul etmeyenlere karşı aslâ cebir kullanmayacağız.
- Bütün dünyaya ilan ediyorum ki, Bosnalı Fransiskenler himayem altındadır. Hiç kimse ne bu insanları nede onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen durumuna düşen kullar, özgür ve güven içerisinde hayatlarını sürdürsünler. Ne saltanat eşrafından, ne vezirlerden, ne hizmetkarlardan, ne de Devlet-i Aliyye vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mülklerine ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin ve tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar başka diyarlardan devletime birisini getirirse onlarda aynı haklara sahiptir.
- Ana, biz İslamiyetin kılıcını elimizde tutarız. Ancak bunca zahmet karşılığında gazi unvanını elde edemeden ölürsem Allah ve Peygamber’in katında yüzlerine nasıl bakarım?
(Trabzon için bu kadar zahmet nedendir diyen Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun’a verdiği cevap)
- Allah beni bu şehrin halkının dostu olarak bu zamana kadar sakladı. Biz bu şehrin düşmanlarını yendik ve onların vatanlarını aldık. Burayı Makedonyalılar, Teselyalılar ve Moralılar ele geçirmişlerdi. Bunların biz Asyalılara karşı kötü davranışlarının intikamını aradan birçok devir ve yıllar geçmesine rağmen onların torunlarından aldık.
(Truva harabelerindeyken)
- Evet, padişah benim. Ancak siz yine de çiçekleri ona veriniz. Çünkü kendisi benim hocamdır.
(İstanbul’un fethi sırasında orduyu çiçeklerle karşılayan Bizanslıların yanlışlıkla Akşemseddin’e gitmeleri ve onun halka Fatih’i işaret etmesi üzerine.)
- Fakirlerin ve yetimlerin kursağından kesilen nimeti ne askerimize, ne ameleme yediririm. Biz has müminleriz, kursağımıza netameli nevale girmez.
- (Bizans İmparatoru’nun, İstanbul’un Fethini engelleyemeyeceğini kestirdikten sonra Fethi geciktirmek için, Hisar inşaatında çalışanlara büyük kafilelerle erzak göndermesi üzerine cevaben)
Kaynak: Vikisöz
Fatih Sultan Mehmet Han, 1432-1481
Misyon: Daima!
Vizyon: KızılElma/Fatih Kanunnameleri
Rakip: ROMA/AVRUPA