“Türklerin ölüm şehri Eyüb, Avrupa toprağının bittiği sahilde İslâm cennetinin bir bahçesi gibi yeşil duruyor. Bu ölüm şehrini bir defa görenler, kendilerini bir servi ve çini rü’yâsı içinde kaybolmuş gibi hissettikleri zaman biliyorlar mı ki hakîkaten bir rü’yada bulunuyorlar? Çünki Eyüb İstanbul’u fethetmeye gelen Türk ordularının hicretin 857’inci senesi baharında, surlara karşı gördükleri bir rü’yâ idi. İşte o rü’yâ, Haliç’in kenarında, şimdi gördüğümüz yeşil şehir oldu.” Yahya Kemal Beyatlı, 5 Mart 1922 tarihli Tevhîd-i Efkâr Gazetesi
Medeniyet Kriterleri;
- Yazı (Yenisey-Orhun-Eyüp)
- Kütüphane
- Mimari
- Medine
- Ehli Kitap ile birliktelik
- Ademiyet
- Su kenarlarının uygunluğu
- Fener- Balat -Ayvansaray-Eyüp aynı kıyılarda yanyanalar.
- Bulgar Kilisesi- Dimitri Kantemir Evi- Fener Patrikhanesi- Balat Sinagogları- Ayvansaray Ayazması- Eyüp Camii
- Hayat ve Ölüm Birlikteliği
Eyüp’ün önemi, iki kıtanın birbirine en yakın olduğu emsalsiz bir coğrafya noktasında, Türk Medeniyeti’nin adeta şahane bir vitrin dolabı gibi tüm unsurları ile arz-ı endam ettiği nadide bir eserler beldesi olarak tevarüs etmiş halidir ki, değil sadece kıtaları, hayat ve ölümü de birarada yaşatmaktadır.
Yenisey, Orhun ve Eyüp yazıtlarında Türklerin hayat felsefesi bir veda ve vasiyet beyannamesi gibidir. Hayatın muhasebesi yapılır ve gelecek kuşaklara paha biçilmez bir hazine olarak emanet edilir. Yaşayan kuşaklara düşen ise ataların bıraktıklarına vefa göstererek vasiyetlerini yerine getirmek, köklerle irtibatı sürekli kılmaktır.
Nasıl, Asya-Afrika kıtasal geçişini oluşturan Kızıl Deniz hinterlandında yeralan Medine, Resulullah (sav) dostu Eyüp Ensari’nin doğduğu şehir ise, Avrupa-Asya kıtasal geçiş noktasında yeralan Eyüp Ensari’nin ebedi istirahatgahı İstanbul da Eyüp Medeniyeti’nin başşehridir ve Asya-Afrika-Avrupa kıtalarını birbirine düğümlemektedir.
Kıtalararası başşehir İstanbul, Eyüp’ten başlayarak yeniden inşa ve ihya edilmişti.
Uygarlık-Medeniyet
Dilimizdeki uygarlık kavramı medeniyet’in yerine geçmek üzere, ilk kez yerleşik hayata geçen Türk boyu Uygurlar’dan esinlenilmiştir. Halbuki, medeniyette esas olan unsur yazıdır ve Uygurlar, Göktürk yazısını esas alıp alfabe değişimine gitmişlerdir. Yerleşik olmamak, medeni olmamak ile eşanlamlı değildir. Türkler yerleşik olmadıklar binlerce yıl boyunca da medeniyet unsurlarını (dil, din, devlet, mimari) üstün bir düzeye çıkarmışlardı. Yerleşik olmayan Göktürk İmparatorluğu, Bozkırda Medeniyet inşa etmiş, İstanbul’a Doğu Roma döneminde elçi göndermiş, Yazıtlarla bir Devlet Felsefesi’ni ortaya koymuştu.
Eyüp Medeniyeti’nin kökleri Göktürklerde mevcuttu. İslam Medeniyeti’ne girilince kökler daha da canlanmış ve İstanbul’da eserler inşa edilmişti. Göktürk-Bizans ilişkileri bir kitaba da konu olmuştu. Eyüp Medeniyeti, dünyanın ortasında yeralmaktadır. Batı ile Doğu, Kuzey ile Güney’in birleşme noktasıdır.
Türk yazıt ve mezartaşları geleneği
Türk yazıt ve mezartaşları geleneğini Yenisey nehri ve Orhun nehri kenarlarında başlatan Türkler, İstanbul’un fethi ile birlikte Eyüp Vadisi’nde yeralan Haliç su kenarlarında ve tepelerinde bu geleneğin mükemmel örneklerini vermeye devam etmişlerdir. Eyüp Sultan’da, taşa işlenen bu büyük medeniyeti oluşturan bütün unsurların ipuçlarını bulmak mümkündür. Yenisey nehri ve civarından neşet eden Türklerin yazılı belgelerinden olan Orhun-Yenisey abidelerinin eski Türk devlet kavramı, Türk adları, ölüm ve yas merasimlerini kapsayan atasözleri hakkında bilgiler içermesi bu abidelerin en önemli yazılı kaynaklar olduğunu ihtiva etmektedir.
Bilge, Ensar ve Hanif
İlk Türk düşünürü ve yazarı Bilge Tonyukuk (646-724), ilk Ensar Eyyub el Ensari (576-669) ve ilk mezhep imâmı Ebu Hanife’yi (699-767) aynı medeniyet potasında eriten taşıdıkları yüce sıfatlardır; Bilge, Ensar ve Hanif. Orhun ve Horasan Türk Bilgeliği ile Medine Müslüman Ensarlığı’nın birleştiği nokta Ebu Hanife’nin Ademiyet prensibidir.
Ensar, Arapçada “yardım edenler, yardımcılar” demektir. Sıfat olarak, “herkesi seven, herkese yardım eden” demektir. Mekke’den Medine’ye hicret ettikleri zaman (M. 622) Peygamber efendimiz (s.a.s.) ve muhâcirlere kucak açıp tüm imkânlarıyla yardım eden Medineli Müslümanları temsilen Eyüp el Ensari’den anlamını alır.
Orhun-Medine-Eyüp
Vahiy kökenli Medine, Resulullah’ın (sav) dilinden İstanbul özlemini açıklıkla dile getirmiş ve Orhun’dan kopup Küçük Asya’ya, Rumeli’ne akın eden Türkler, orduları ile bu özlemi gerçek kılmışlardır.
Tonyukuk Yazıtı ile Orhun Yazıtlarında taşa hakkedilen Türk Bilgeliği’nin temelinde yatan da fütuhat seferleri ve dinamizmi idi. Resulullah (sav), Eyüp Ensar ve Fatih Sultan Mehmet çizgisi ile Bilge Tonyukuk-Bilge Kağan-Kül Tigin çizgilerinin kesişmesi bizlere yeni Eyüp’leri ve İstanbul’ları armağan edecektir.
Medine-Edirne-Eyüp
Medine ve Edirne’den sonra Medine Sözleşmesi ve Ademiyet ilkesinin ilk uygulandığı yer Eyüp’tür. Edirne’de doğup büyüyen; İstanbul’u fethederek çağ kapatıp çağ açarak tarihe ismini altın harflerle yazdıran Fatih Sultan Mehmet (1432-1481), Edirne’den İstanbul’a sadece kitaplarını değil, Edirne’de denediği bir modeli de getirmişti; Ebu Hanife (699-767)’nin Ademiyet ve Ortak Yaşam ilkesi.
Medine-Edirne-Eyüp (İstanbul) bir devamlılık çizgisidir. Osmanlılar, Bursa’nın fethinden itibaren Doğu Roma topraklarında yaptıkları bütün fetihlerde İslam hukukunu ve onun temel kaynağı olan Hz. Peygamber’in (SAV) Medine Sözleşmesi’ni uyguladılar. İslam’ı yeryüzünde ilk olarak Medine’de hâkim kılan Hz. Peygamber (SAV) ve beraberindekilerin, üzerine Allah’a yemin ettikleri bu sözleşmenin önemli maddelerinden biri de fethedilen yani İslam’a açılan topraklarda Müslüman olmayanlara nasıl muamele edileceği ile ilgiliydi.
Hanefi mezhebinin Ademiyet ilkesi gereği bütün insanların vazgeçilmez hakları vardır. Bu ilke ve ortak yaşama biçimi Edirne’de hayat bulmuştur. Edirne, Selimiye Camii’ne ve Avrupa’nın 2. büyük Sinagogu’na ev sahipliği yapmaktadır. Sözkonusu olan, Ehli Hanefi ile başlayıp Ehli Kitap’a uzanan bir birliktelik ve kucaklayıştır. İnsanların haklarının özgürlüklerinin dokunulmazlığı Ademiyet ilkesi ilk defa Edirne’de uygulanıyor ve İstanbul’a getiriliyor. İstanbul’u fetheden Medeniyet ve Ortak Yaşama Kültürü Edirne’de geliştirilmiş ve Eyüp’te uygulanmıştır. Eyüp’e komşu semtler olan Fener, Balat, Ayvansaray Rum, Yahudi ve Ermeni cemaatlerini barındırmaktadır. Tarihi Sur içi İstanbul’un Haliç kıyılarındadır.