Ana SayfaYazılarBilgelikDüşünce Gücü

Düşünce Gücü

“Dil’in Gücü” büyük felsefecilerimizden Nermi Uygur’un bir kitabına kapak olmuştur. “Dilin Gücü”, Nermi Uygur’un yazarlık gündeminin “baştan beri en başında yer alan dili dile getirmeye yönelik bir dil yapıtıdır.” Kaynak: Nermi Uygur, Dil’in Gücü. İstanbul, Yapı ve Kredi Yayınları, 2015

“Dil’in Gücü”, Düşüncelerin ortaya çıkışını, yazıtlardaki tabirle yazar isek tüşüşünü kolaylaştırmakta, düşünceyi de bir güç haline getirmektedir.

DÜŞ, (eski türkçede tüş; düşme, birden ortaya çıkma, ürün, yemiş, ödül, belirme anlamını içeren kökten) ve DÜŞÜN, (düş-ü-n/düşün; anlıkta üretilen bilgisel izlenim) köklerinden DÜŞÜNCE kelimesi türetilerek kendi kendine düşürmek, kendi kendine düşmek, bir nesneyi kendi belleğinde ortaya çıkarmak, doğurtmak, belleğe indirmek, üretmek anlamlarını kazanmıştır. Tüş/düş kökünün içerdiği bütün anlamlar, düşünmek eyleminde vardır. Kaynak: İsmet Zeki Eyüboğlu, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Sosyal Yayınları. 1995

Kök anlamdaki kendi kendinelik ve birden ortaya çıkma durumu, düşüncedeki gücün sonsuz etkisini yegane kılmaktadır.

“Düşünce Gücü”, dilden beslenmektedir ve yazı ile kayda geçirildiğinde ise ölümsüzlüğe kavuşmaktadır. İnsanı ölümsüz kılan yaşayan fikirlerdir. Türklerin ilk yazılı eserleri olan yazıtları incelendiğinde dilin gelişmişlik düzeyi okuyanları hayrete düşürmüştür. Türklerin dili, Yenisey Yazıtlarından başlayarak binbeşyüz yıl boyunca üç kıtada izler bırakmış ve “Düşünce Gücü”müze katkılar oluşturmuştur.

İlk düşünürümüz ve yazarımız Tonyukuk’dan başlayarak bin yıllık bir dönem boyunca coğrafyalarda, kıtalar, nehirler, dağlar, denizler, talaylar boyunca sağladığımız saha hareketliliğinin ardından, son üçyüz yıllık bir süreç içinde durup düşünmeye başladığımız zamanlardan itibaren, saha zenginliklerimizden de aldığımız asil ve asal bir güçle, düşünürlerimizi de yeniden değerlendirerek, yaşanası düşler ve yepyeni ve orijinal düşünceleri beynimize, dimağımıza düşürmeliyiz.

Müttefik ve Mütevekkil parantezlere kıstırılan Düşünce güçsüzleştirilerek Mütefekkir sonsuzluklara gözlerimiz bağlanmış, beynimiz dumura uğratılmıştır. İhtiyacımız olan sahte müttefikler, bihaber mütevekkiller değil, “Düşünce Gücü” ile dolu gerçek mütefekkirlerdir. Hedefimiz hem mütefekkirler hem de müteşebbisler yetiştirerek dilimizi ve devletimizi küresel bir güce dönüştürmektir.

Yaşayan düşünürlerimizden Celal Tahir bey’in dediğince: “Tefekkür zahmetli lakin bereketlidir, zahmet olmadan rahmet de olmaz zaten.”

“Bugünkü toplumsal yapımızın ortaya orijinal bir düşünce koyma şansı çok zor. Bunun için toplumda bilgi ile uğraşan bir grubun oluşması lazım, biz toplumumuzda henüz bilgiyi bir değer olarak benimsemedik. Ömer Lütfü Barkan’ı bir bilim adamı olarak tek gördüm dedim, ondan sonra da görmedim. İşi bilgi olan bir grubun oluşması lazım, bu hâlâ yok. Tek tek var, tek tek çok değerli Türkler var. Ama kolektif olarak bilgi motivasyonuyla hareket eden bir sosyal grup henüz oluşmuş değil bence, ama oluşacak, yoksa bu dünyada yaşayamayız. Doğrusu Barkan’ı tanımadan ilim adamı nasıl olur bilmiyordum. Evet, tabii üniversitede hocalarımız vardı, okuduğumuz, derslerini dinlediğimiz. Onların arasında bilgi sahibi olanlar da vardı ama ilim sahibi adam yoktu. Bizim Türkler hâlâ ilim deyince, ilmi yazan ecnebileri okuyup öğrenip, âlim olduklarını düşünürler genellikle. Hâlbuki ilim, ilim adamlarını okuyarak kazanılabilen bir şey değildir.

Bilginin sınırlarında dolaşmak lazım, akıncı gibi, meçhule doğru… Barkan böyleydi, bilmediklerini kendi gayretiyle bilmek isteyen, araştıran bir insandı. Onun için gece gündüz çalışıyordu. İlimden başka bir kaygı taşımıyordu. Sonra okuduk, bunun ayet olduğunu öğrendik. O zamanlar bunu bilmiyorduk: “İlmi isteyene veririm.” demekle ne kastedildiğini, haddimiz olmayarak sonradan anladık. İlim istemek için hakikaten onunla hemhâl olmak, fenafil ilim olmak gerek. Onu gerçekten isterse insan, ancak ulaşabilir. Barkan öyleydi, gecesi gündüzü araştırdığı konu ile yaşamaktan ibaretti. O bir şans oldu benim için…” Kaynak: Mehmet Genç ile Söyleşi, Sabah Ülkesi. 6 Ağustos 2015

“Türkiye şimdi bir dönüm noktasında. Sadece Türkiye’de değil, bence insaniyet son asırda istikametini kaybetti. Kendi rahatı için düşmanını nükleer silahlarla ezmek gibi yollara sapıyorlar. Ama bunlara bakıp yılmamalı. Bu memlekete ve geleceğine güvenerek çok çalışmalı. Esas mesele fikir zenginliğidir. O yüzden ne olursa olsun fikir hürriyetini muhafaza etmek gerekiyor.” Kaynak: 100 yaşındaki bilge Halil İnalcık: Bu sıkıntılı devir geçecek, 12 Eylül 2015 Hürriyet Gazetesi

Düşünürlerimizin ve düşünce insanlarımızın bilgi, tefekkür, düşünce, fikir ve fikir zenginliği misyonlarının takipçisi olmak; kutsal bir vazife olmak gerektir ki;

Olmaya devlet cihanda
bir nebze fikir gibi;
ki katresi
bir hazine hükmündedir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
leventagaoglu
leventagaogluhttps://www.agaoglulevent.com
Düşünür, Araştırmacı Yazar, Şair. 1983 yılından buyana ihracat profesyoneli olarak çalışan Levent Ağaoğlu, 1997-2001 yılları arasında Hong Kong’da yaşadı; yaklaşan Büyük Asya Yüzyılı’nın ayak seslerini duydu hep. İsmail Gaspıralı’nın “Dil’de, Fikir’de; İş’te Birlik” idealinin peşinde koşarak Türk Evi, Düşünce ve İş Ocağı kitap serileri üzerinde çalışıyor; mütefekkir ve müteşebbis gözlem ve birikimlerini yazıya geçiriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz


TWITTER

Son Eklenenler