Yeni Akdeniz’de yerimizi almalıyız, Turkish Time, Mayıs 2004
1997 yılında, çalıştığı Şişe Cam firması onu Hong Kong’daki ofisine yönetici olarak atadı. Şişe Cam bünyesinde faaliyet gösteren Soda Sanayi’nin deri kimyasalları ürünleri başta olmak üzere Şişe Cam’ın tüm ürünlerinin o bölgeye satışını artırmak amacıyla gönderilen Ağaoğlu, beş yıl kaldığı Çin’de sadece kendi sektörü değil diğer sektörler ve pazar yapıları hakkında da ciddi bir izlenim edinmiş ve analizler yapmış.
Ağaoğlu’nun Uzakdoğu yılları tam da Türk iş adamlarının Uzakdoğu’yu keşfetme yıllarına denk geliyor. Böylelikle Türkiye için orada var olan potansiyelleri ve bunların nasıl değerlendirilemediğini yakından izlemiş bir profesyonel. Bölgeyi gören ve insanlarıyla temas etme fırsatı bulan birçok kişiye nazaran o, Çin’in tarihi ve kültürel yapısının Türk iş adamlarının ilişki kurması açısından bir dezavantaj değil avantaj olduğunu vurguluyor. Ağaoğlu’nun dikkat çektiği bir başka önemli nokta ise bölgenin dünya ticari hareketindeki payı. Akdeniz’in tarih boyunca devam eden ticari misyonunun bugün Uzakdoğu’da olduğuna işaret ediyor.
>>LEVENT AĞAOĞLU: Çinliler ile biz çok uzak coğrafyalarda yaşasak da, uzak kültürlerin adamı değiliz aslında. Birçok kimse kültürel farklılıktan dolayı iş bağlantısı kurmanın çok zor olduğunu söylüyor. Ben böyle düşünmüyorum. Onlar ne kadar doğuluysa biz de o kadar doğuluyuz. Bin yıl önce ilişkimiz kopmuş, ama aslen kültürümüz ve insan ilişkilerimiz çok yakın. Her şeyden önce iki millet de gayet sıcak. Bugün günlük hayatta pek farkında olamasak da onlardan aldığımız birçok şey var. Onların da bizden aldığı bir o kadar tabii… Biz Çinlilerden çini, kayısı, portakal, çay, mandalina, makarna, ipek ve kağıdı, onlar da bizden deri, demir, şarap ve mantıyı almışlar mesela. Eski dünyanın milletleriyiz biz. O gözle bakıyorlar Türklere. Geleneklerimiz en az 2500 yıl gerilere dayanıyor. Her iki millet de tarihlerinde önemli bir süre dünya medeniyeti konumuna yükselmişler. Çinliler 8. yüzyıla kadar, Türkler de 15.-18. yüzyılları arası büyük medeniyetler oluşturmuşlar.
>>Ama bugün baktığımızda Çin çok çok ilerilerde dünya ticaretinde.
>>Bir zamanlar dünya ticaretinin büyük kısmının döndüğü yer Akdeniz’di. Bütün ülkeler için o ticaret alanı dahilinde bir faaliyette bulunmak çok önemliydi. Bu dönemin aktörleri Cenevizliler, Venedikliler ve tabii Osmanlılardı. Bugünün ise “Yeni Akdeniz”i Pasifik’in batı kıyılarında yaşanmakta.
>>Nedir bu bağlantıyı kurmanıza dayanak?
>>Akdeniz dünyası endüstriyel yenilikçi faaliyetlerin ve müteşebbis inisiyatiflerinin birleştiği bir potaydı. Bölge; sermaye akışının, ticaretin bir araya toplanmasının ve alt yapı bağlantılarının ürettiği kuvvetlerin kıyı bölgelerini ana karalarından ayırdığı ve bu mekanı diğer güç yönlerine doğru yeniden yapılandırdığı çok yüzlü bir alandı. Akdeniz dünyası aynı zamanda farklı medeniyet bölgeleri arasında bir bağlantıydı. Yeni Akdeniz, artık Asya’da canlanmakta. Belli başlı limanları ise dünyadaki en büyük 10 limandan ilk dördü olan Hong Kong, Singapur, Busan ve Kaohsiung ile 6.sırada yer alan Şangay. Bu limanların üçü Çin ekonomik alanında; Hong Kong, Kaohsiung ve Şangay.
>>Mesafenin uzak olmasından dolayı başka ülkeler karşısında Çin’e ihracatta avantajımız olmadığı söylenir.
>>Buna katılmıyorum. Çünkü Çin’in en büyük ticari partnerleri aslında Pasifik’in öbür yakasında, yani Amerika kıtasında ve onlar da hemen hemen bizim kadar uzaklar. Bizim Çin’le tarihten gelen bir ticari geçmişimiz var: İpekyolu. Bugün İpekyolu’nun canlandırılması için ciddi girişimler var. Her şeyden önce bu yol 1998’de havadan sağlanmış durumda. Çin’e direkt uçak seferleri var. Böylelikle iş adamları çok rahat bir ulaşım ortamı buluyor.
>>Bu çabalar sanki Çin’e mi daha çok yarıyor?
>>Bir potansiyel olarak Çin, Türkiye’nin gündemine geldiğinde yüzlerce, belki binlerce iş adamı ve girişimcimiz Çin’e gitti ihracat yapmak için. “1.3 milyarlık Çinli ayda bir şundan alsa tamamdır” türünden bir mantıkla giden arkadaşlarımız bir süre sonra ithalatçı olarak döndüler. Şimdi hükümetlerin yapması gereken bir şey var. Gerçek İpekyolu’nun alt yapısını tekrar hazırlamak. Şangay’dan Roterdam’a bir demiryolu projesi gündemde. Bunun gerçekleşmesi ticaret konusunda Türkiye’ye çok ciddi bir misyon yükleyecek. Anadolu toprakları yine tarihte olduğu gibi ticari lojistik önemine kavuşacak. İstanbul neden bir Hong Kong, Dubai, Singapur olmasın? Türkiye ayrıca yakın ülkeler stratejisi kapsamında yakın komşularıyla geliştirdiği türden ilişkileri uzak komşusu Çin ile de geliştirmeli.
>>Ama diğer taraftan da Çin Türkiye’nin sanayisini tehdit ediyor.
>>Bu bir “win-win” (kazan-kazan) tarzı ilişkiye çevrilebilir. Her iki ülkenin uluslararası vizyonlarını göz önünde bulundurursak geniş bir hinterlanda sahip olduklarını görüyoruz. Her iki ülke de ABD tarafından “Dünyanın Gelişen 10 Pazarı” arasında sayılıyor. Türkiye AB yolunda kararlı adımlarla yürüyen bir ülke ve Gümrük Birliği’nin de bir üyesi. Aynı zamanda Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin de katılmasıyla 41 ülkeyi bulan “Avrupa-Akdeniz Serbest Bölgesi”nin üyesi ve tam da ortasında. Çin için ise en önemli pazar AB. Diğer yandan Çinliler Orta Asya’ya ayrı bir önem veriyorlar, ama kültürel ve siyasi sorunlardan dolayı bu konuda pek başarılı bir girişimleri yok. Türkiye’nin ise dünyanın en hızlı gelişen pazarı Uzakdoğu’ya (ASEAN+Çin+Japonya+G.Kore) ihracatı çok düşük seviyelerde. Türkiye hızla üretimini artıran Çin için Avrupa ve Orta Asya’ya açılmada iyi bir stratejik partner olabilir. Aynı durum Türkiye için Uzakdoğu’da geçerli. Bu noktada Türkiye tarihten gelen misyonunu tekrar kazanabilir ve yine doğunun batıya zenginliğini taşıdığı bir bölge olabilir.
>>Ürettiği ucuz mallarla Türkiye’nin ticaret pastalarından aldığı küçük payları dahi çalan Çin’den değil, başka bir Çin’den bahsediyorsunuz sanki siz.
>>Çin son yıllara kadar belki sadece üretim gücüyle dünya piyasalarını etkiliyordu. Ama artık tüketim gücüyle de etkiliyor. Bugün Çin’in ithalatı da dünya piyasalarını ciddi etkilemeye başladı. Hem hızla büyüyen sanayisine hammadde yetiştirmek, hem de gelişen orta ve üst sınıfının ihtiyaçlarını karşılamak için ithalatını hızla artırıyor. Hem AB ülkelerinin hem de ABD’nin en büyük ticari partneri olmasına az kaldı. Çin’in demir-çelik ihtiyacının hızla artmasından dolayı dünya piyasalarında ve tabii dolayısıyla Türkiye’de de fiyatlar arttı.
>>Oraya gideceklere ne tavsiye edersiniz?
>>Bir kere Çin’e bu satılmaz, şu satılmaz diye düşünmesinler. Elimizde çok mantıklı örnekler var. Mesela mermer ve demir-çelik gibi yapı malzemeleri… Bir de bizim sattığımız deri kimyasalları var. Bunlar fırsatların değerlendirmesi sonucu olmuş hammadde satımları. Mermer ve demir-çelik mal yetiştiremiyor. Ancak demir-çelik ürünleri hariç tutulduğunda Türkiye ve Yunanistan’ın Hong Kong’a ihracatı ne yazık ki aynı değerde.
>>Son mamullerde ve tüketici mallarında herhalde aynı şeyi söyleyemeyiz.
>>Yabancı firmaların Çin pazarında doğrudan pazarlama ve satış işlemlerinde bulunmalarına bugün için izin verilmiyor. 1979’da başlayan ama 1990’larda kendini ciddi ciddi hissettiren değişim ve büyümenin çok uzağında kaldı Türkiye. Bu süreci takip edememesi Türkiye’nin çok büyük dezavantajı oldu. Bugün Çin’i bir pazar olarak görüyorsanız, mutlaka insanlarından tüketim kültürüne kadar incelemelisiniz. Bu şekilde mesela Fındık Tanıtım Grubu başarılı olmuştur. Son zamanlarda haberlerini de alıyoruz.
>>Bir avantajımız var mı pazar konusunda?
>>Pazar konusundaki belki de en büyük avantajımız birçok ülkede Türk malları hakkında haksız yere oluşmuş kötü imajın burada olmaması. Türk malı hakkında eksik bilgiye sahip olan Çin pazarı, iyi bir tanıtım ile büyük başarıların kaynağı olabilir.
>>Başka potansiyeller var mıdır ticaret dışında?
>>Bunların yanında kaçırmamamız gereken bir diğer önemli fırsat da turizm. Önümüzdeki dönemde dünyanın en fazla turist gönderen ülkesi olacak olan Çin; Mayıs 2002’den beri resmi turist destinasyonlarına Türkiye’yi de ekledi. 2008 Pekin Olimpiyatları için yapılan alt yapı yatırımları da müteahhitlik sektörümüz için önemli bir fırsattı, ama maalesef onun da iyi değerlendirilemediğini görüyoruz. Ama tabii Çin’le bu kadar ilgileniyorsanız doğal olarak olabildiğince iyi bir bilgi akışı sağlamalısınız. Bunun da kaynağı tabii ki batının araçları değil, kendi kaynaklarımız olabilir. Türkiye’de herkes, dünya trendlerinin önemli bir aktörü olan Çin’i, Çin’de olup bitenleri yakından gözlemlemeli. ?
Yeni Akdeniz’de yerimizi almalıyız
Özgür Sağmal F>Yavuz Meyveci
Turkish Time, Mayıs 2004