© Copyright photo (1975 Didyma) and text by Levent Ağaoğlu
Yer yuvarlağındaki yegane dikdörtgen şeklindeki yarımada Türkiye Yarımadasıdır. Bunun neticesinde tüm yönlerden bir pusula misali tüm yollar Türkiye’yi göstermektedir, göç edenler, savaşanlar, darda kalanlar hep sığınacakları bir yer olarak Türkiye Yarımadası’nı görmüşlerdir. Tabi burada ada değil de yarımada olmanın getirdiği coğrafi avantajlar vardır. Ada insanlarının gidiş gelişleri daima sıkıntılıdır (Japonya ve İngiltere adalarında olduğu gibi) ve içine kapalı bir toplum yapısı geliştirmektedirler.
Halbuki, Türkiye yarımadasındaki insanlar giderler, gelirler. Bu şekilde dünyaya açık, dışa apaçık bir sosyolojik yapı, bu topraklarda kendini göstermiştir.
Kuzey, güney, doğu ve batıdan gelenler saymakla bitmez. Frigler batıdan Balkanlardan, Hititler Hattiler kuzey steplerinden, Persler İranlılar doğudan, İyonlar Yunanlılar Yahudiler yine batıdan, Araplar güneyden, Türkler ise tüm yönlerden bu yarımadaya, Türkiye yarımadasına gelmişler, yerleşmişler ve insan kaynağını oluşturmuşlardır.
Yarımada kıyıları girintili çıkıntılı, genler ise kıvırcıktır, tüm dünya insanlarından genler söz konusudur burada.
Çin Halk Cumhuriyeti 5000 yıllık bir medeniyet tarihi ile övünmektedir ve resmi belgelerinde, bunun propagandasını yapmaktadır. Uygur Türkleri de, “herhalde mutfakta unutmuşlar bu Çinliler medeniyetlerini” diyerek duygu ve düşüncelerini dile getirmektedirler.
Türkiye ise yeni yapılan kazılarla birlikte Göbeklitepe‘nin ardından Karahantepe kazıları ile birlikte 12.000 yıllık bir medeniyet tarihine tanıklık etmektedir, açık hazine olan bir ülkenin topraklarında yaşamaktayız. Fakat, kültür ve turizm Bakanı 12 tepeden bahsetmekte, Urfa civarındaki 12 adet benzeri tepenin propagandasının “Mezopotamya’da 12 tepe” olarak yapılacağından söz etmektedir. Halbuki, burada vurgulanması gereken mekan değil zaman boyutu olmalıdır.
Yapılması gereken aşikar; “12.000 yıllık Türkiye medeniyeti” başlıklı bir slogan ve eşlik eden bir logo ile birlikte dünya pazarlarında Türkiye’nin lâyikiyle tanıtımını yapmak. Eğer bu yapılmıyorsa neden yapılmamaktadır, bu soruyu da sormamız gerekmektedir.
Türkiye’nin 12.000 yıllık medeniyet ve geçmiş ve birikimine karşın, mevcut 2023 vizyonu 100 yıllık, 2053 vizyonu 600 yıllık, 2071 vizyonu ise 1000 yıllıktır. Görüldüğü gibi söz konusu vizyonlarla 12,000 yıllık medeniyet birikiminin çok uzağında kalınmaktadır.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin tüm geçmişini kavrayıp kapsayarak 5000 yıllık vizyon atılımına karşın, Türkiye 12,000 yıllık geçmişini 1000 yıla indirgemektedir. Bu kısır bakış açısının bir an önce aşılması elzemdir.
Çin 5000 yıllık tarihi ile övünmektedir ki Çin’in bir medeniyet olması bahis konusu değildir, çünkü Çin sadece Çinlileri esas almaktadır ve Çin bugün bulunduğu coğrafyanın dışında anlamlı değildir, sadece güneydoğu Asya’ya eski zamanlarda göç eden Çinlilerden ötürü, orada bir Çinli varlığı söz konusudur ama, Amerika’da olsun batı Avrupa’da olsun, Çinliler, China Town gettolarında ayrı mahallelerde yaşamaktadırlar, bulundukları toplumla bir etkileşimleri söz konusu değildir. Afrika’ya yaptıkları yatırımlarda, oraya sadece Çinli işçileri istihdam etmekteler.
Türkiye ise insanlığı temsil etmektedir ve Türk dediğimiz de zaten Törük’tür, yaratılandır, Adem’dir. Türkiye coğrafyasına kuzeyden, batıdan, doğudan, güneyden bütün yönlerden gelenler olmuştur ve bu gelenler Türkiye Yarımadası içerisinde birbirleriyle kaynaşıp karışmışlar, Türkiye bir diller ve dinler ülkesi olmuştur.
Hristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudilik gerçek anlamlarını, güç ve kuvvetlerini bu topraklarda, Türkiye coğrafyasında bulmuşlardır. Türkiye’nin temsil ettiği insanlıktır. Önceden Hristiyanlar, Kapadokya’daki yeraltı mağaralarında saklanarak dini inançlarını yerine getirmişlerdir, bu, Hıristiyanlığın ilk doğduğu yıllardır, ardından 15. yüzyıl sonunda 1492’de İspanya’dan sürgün edilen Yahudiler Türkiye’ye sığınmışlardır. 1912’de Balkanlardan sürgün edilen Müslümanlar Türkler ve yine 2011 Suriye savaşında Suriye’den sürgün edilen Müslümanlar gelip Türkiye sığınmışlardır.